29 Haziran 2009 Pazartesi

DEPREM AŞISI ‘Bacillus Pasteurii’

DEPREM AŞISI

Amerika’daki Davis Kaliforniya Üniversitesi, Toprak Etkileşimleri Laboratuvarı’nın son icadı; ‘Bacillus Pasteurii’.. Zerk edildiği yerdeki yumuşak toprağı kalsite dönüşerek kaya gibi sert bir yapıya dönüştürüyor. Bakteri, çürük zeminli binaları depreme karşı güçlendirebilecek bir kurtarıcı olarak görülüyor.

ÜRÜN DİRİER, urund@aktuel.com.tr

Amerikalılar çürük zemine çare buldu. Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan ve üfleseniz yıkılabilecek kadar dayanıksız binalarla dolu olan bir ülkede yaşadığımız için, bu gelişme maalesef çok dikkatimizi çekti. Biliyorsunuz ki yaşadığımız korkunç depremlerde yanyana dizilmiş iskambil kağıdı gibi devrilen binaların birçoğunun zemininde sıvılaşma problemi olduğu ortaya çıkmıştı. Çünkü binalar deprem hattında olup olmadıkları araştırılmadan kondurulmuştu. Üstüne üstlük binaların temelleri de apartman değil çadır dikiliyormuş gibi atılmıştı. Ve hala muhtemel bir depremde domino taşları gibi yıkılabilecek yüzbinlerce bina var. Amerikan Davis Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarının keşfettiği ‘bacillus pasteurii’ adındaki bakteri bu nedenle dikkatimizi çekti. Bu bakterinin özelliği ise, enjekte edildiği yerde kendiliğinden kalsit (kalsiyum karbonat) üreterek zemin yapısındaki boşlukları doldurması. Kısacası çimento etkisi yaratan bu bakteri yumuşak toprağı sert bir kayaya çevirebiliyor. Yeraltında doğal olarak bulunan ve yer altı sularını olduğundan daha alkalik yapmasıyla bilinen bakteri, tek tek tüm parçaları birleştirerek yekpare bir zemin oluşturabiliyor. Kalsiyum ve karbonatı birleşerek kalsiyum karbonat kristali formu almak üzere suda erimeye zorlayan bu bakteri, daha sonra da bu doğal çimentoyu iyice sıkılaştırarak adeta birbirine bitiştirilmiş kiremitler haline getiriyor.

Mikrop, biraz oksijen ve besin

Bu teknik Amerika’da özellikle antik değeri olan heykellerin içindeki boşlukları ve dışındaki yarıkları kapatmak için zaten kullanılıyormuş. Bilimadamları tekniğin bina temellerinde de uygulanabileceğini düşünerek başlamışlar bu projeye. Tabi birkaç küçük farkla.. Kalsiti güçlendirmek için içine oksijen ve bazı besin değerleri de katmışlar. Projenin hedefi ise deniz kıyısında kumsal araziye inşa edilen binaları depreme karşı dayanıklı hale getirmek. Diğer binaların temeli de, kendisi de zaten yeterince sağlam yapılıyor çünkü! Bu arada madde zerk ederek zemin yapısındaki boşlukları doldurma fikri Amerika’da ilk değil. Bakterinin mucidi Jason DeJong daha önce de bir takım kimyasallarla bu işlemin yapılabildiğini söylüyor. Ama kimyasallar tahmin edilebileceği gibi su ve toprakta toksik maddeler bırakıyormuş. Bu da doğanın dengesini bozmanın nasıl felaketlere yol açacağını anlayan bir dünyada hiç de hoş karşılanamaz. Bu nedenle Amerika’da artık biyolojik çalışmalar ile geoteknik gelişmeler birbirini takip ediyor. DeJong “20. yüzyıla ödnüp bakarsanız önce mekanik mühendisliğin, ardından da kimya mühendisliğinin geldiğini görürsünüz. Şimdi ise biyolojinin her zaman önemli bir yeri olacağını anlamış bulunuyoruz.” diyor. Trilyarlarca mikrop olduğundan söz eden DeJong: “Toprağın her karesinde sayılamayacak kadar çoklar. Onları organize etmeyi başarırsak bizim için faydalı işler yapabilirler.”

Yeni Milenyumun Bilimi

Kaliforniya Üniversitesi Toprak Etkileşimleri Laboratuvarı’nda çalışmalarını sürdüren Profesör Yardımcısı Jason DeJong, “Geoteknik mühendisleri kısa bir süre öncesine kadar biyoloji ile geoteknik arasındaki önemli bağı reddediyordu. İkisi arasındaki bağın önemi yeni yeni keşfedilmeye başlandı.” diyor. Amerika’daki Ulusal Bilimler Akademisi bile bu konudan 2006 raporunda söz etmiş. Yani oldukça yeni bir konu. “Yeni Milenyumda Jeolojik ve Geoteknik Mühendislik: Araştırmalar ve Teknolojik İcatlar İçin Fırsatlar” başlıklı raporda, toprak hareketleri üzerindeki biyolojik çalışmalar gelecek için bir fırsat olarak ve araştırılması gereken bir konu olarak gösteriliyor. Ancak ülkemizde bu konu henüz pek bilinmiyor. DeJong projesi ile ilgili şimdiden Hayward Baker ve Soletanche Bachy gibi dünyanın önde gelen iki büyük geoteknik yapı geliştirme şirketiyle görüşmüş. Hatta Hayward Baker DeJong’a saha çalışmalarında yardım etme teklifinde bile bulunmuş. Bakterinin yalnız evleri depreme karşı dayanıklı hale getirmek için değil, tünel, baraj ve set yapımı gibi inşaat alanlarında da kullanılması planlanıyor. Çünkü engebeli bir arazide düz bir zemin oluşturmak için ‘baciullus pasteurii’ çok uygun.

Hem ucuz, hem doğa dostu

‘Bacillus Pasteurii’nin en güzel tarafı ise inşaat sırasında zemine zerk edilebileceği gibi, tıpkı bir aşı gibi bitmiş binaların zeminine de vurulabiliyor olması. Üstelik Jason DeJong yöntemin bilinen tüm zemin güçlendirme yöntemlerinden, kimyasal yöntemler dahil, daha ucuz olduğunu söylüyor. Hem de doğayı kirletmiyor. Toprağın yapısını bozmadan, aradaki boşlukları dolduruyor yalnızca. Deneyi deprem simulasyon cihazıyla laboratuar ortamında yapılan ve Ulusal Bilim Vakfı’nca finanse edilen araştırmanın adı ise ‘Microbially Induced Calcite Precipitation’, Yani MICP. Mikrobik yolla harekete geçirilmiş kalsit çökeltisi diye çevirilebilir. Jason DeJong, geçtiğimiz on yıllarda jeosentetik malzemelerin ve sulu harç kullanımının dramatik bir şekilde arttığını belirterek, “Bu malzemeler yer altı sularına ve toprağa ciddi toksik zararlar veriyor. Örneğin harcın içindeki malzemeler topraktaki PH seviyesini suni olarak yükseltiyor.” diyor.

“Mevcut teknoloji yetersiz”

Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kutay Özaydın, bakteri kullanımının uygulamaya geçilirse çok iyi olacağını belirtiyor. “Mevcut teknoloji zemin boşluklarını doldurmaya yetmiyor. Çünkü iri çimento daneleri zemindeki ince kum tanelerinin arasına giremiyor.” diyen Özaydın, zemin ne kadar sert olursa binanın depreme karşı o denli güçlü olacağının da altını çiziyor. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisi Prof. Dr. Sönmez Yıldırım da Türkiye’de temel zemininin genellikle ince daneli kum ve kilden oluştuğunu ifade ederek, “Klasik çimento enjeksiyonu ile bu maddenin arasındaki boşlukları doldurmanın olanağı yoktur. Bu durumda kimyasal enjeksiyon tekniklerinin kullanılması gerekirdi ama ülkemizde bu teknikler bile kullanılmıyor çünkü çok pahalı.” diyor.

“Bakteri binayı kurtaramaz”

Yıldırım, ‘Bacillus Pasteurii’nin yumuşak zemin yapısını kaya gibi sertleştirmesiyle ilgili olarak da “Biliyorsunuz Azapazarı depreminde yıkılan binalardan büyük bir bölümü zemin sıvılaşmasından yıkılmıştı ama binaların yıkılmasında tek neden temel değil. Çarpık üst yapı nedeniyle de bir çok bina yıkılmıştı.” açıklamasında bulunuyor. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe ise Türkiye’deki binaların zeminini sağlamlaştırmak için bakteri aşılamaktan daha önemli şeylerin olduğunu söylüyor. “Zemin şartlarına uygun bir proje, doğru denetim, standartlara uyma gibi noktalara dikkat edilirse bakteriye gerek kalmaz.” diyen Gökçe, “Ayrıca zemin sağlamlaştırmak için beton dökme ve kazık çakma gibi yöntemler de var. Bina sağlam yapılmadıkça kayanın üstüne bile inşa edilse sonuç farketmez. Bakteri binayı kurtaramaz.” açıklamasında bulunuyor.

Hiç yorum yok: