20 Ocak 2010 Çarşamba

Şoka şokla tedavi!

PROF. JOSEPH ZOHAR’IN GELİŞTİRDİĞİ YÖNTEM TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU HASTALARINA ŞİFA OLACAK

Sıcak savaş bölgesinde çatışmaya katılan askerlerde sıklıkla rastlanan “travma sonrası stres bozukluğu” (TSSB) için uygulanan tedaviler, İsrailli ünlü psikiyatri profesörü Joseph Zohar’a göre, vakaları daha da ağırlaştırıyor. Zohar, hastalara yatıştırıcı vermenin çok tehlikeli olduğunu tersine, stres hormonu olan “kortizol iğnesi”nin kurtarıcı olabileceğini iddia ediyor. Bu arada ABD Gazi Hizmetleri Departmanı, yeni tedavi yöntemleri hazırlarken Zohar’ın araştırmasını göz önünde bulunduracaklarını açıklamış...

ÜRÜN DİRİER, urun.dirier@aktuel.com.tr

PTSD (Post Travmatic Stress Disorder) ya da Türkçe adıyla “travma sonrası stres bozukluğu” (TSSB), 1. Dünya Savaşı’ndan dönen askerlerde görüldüğünde “savaş nedeniyle gelen ruhsal çöküntü” adı verilmiş; 2. Dünya ve Kore Savaşı’ndan sonra ise “savaş yorgunluğu’ denmişti. Vietnam Savaşı’ndan dönen askerlerin alkol ve uyuşturucuya saplanması ve yaşadıkları kâbusu basın önünde dile getirmeye başlamalarıyla bu hastalık üzerine yoğun çalışmalar başlatıldı. 1981 yılında ise bugünkü adını aldı.

“Evliliğim… giderek parçalanıyor. Artık birbirimizle konuşamıyoruz. Zamanımın büyük bölümünü bodrum katta tek başıma geçiriyorum. Aslında beni önemsediğini, sevdiğini anlatmaya çalışıyor ama bundan daha çok rahatsız oluyorum. Küçük meselelerde bile çok öfkeleniyorum. Bazen aklımı toplamak için saatlerce araba kullanıyorum. Hiç arkadaşım yok. Dünya, kimsenin kimseye önem vermediği bir köpek dalaşına benziyor. Herkesten uzakta dağlarda bir ev kurmak istiyorum. Barlara gidiyor, içiyor ve kavga ediyorum. Genellikle kederli ve kasvetliyim. Bazı anlarda intihar bile etmeyi düşündüm. Vietnam’dan getirdiğim eski 38’lik bir silahım var. Bir keresinde namlusu ağzımda horozu çekik bir şekilde durdum, ama tetiği çekemedim. Bunu yaparken en yakın silah arkadaşım Smitty’nin siperde, parçalanıp her yere dağılan beyninin görüntüsü aklıma geliyordu. Nasıl ben hayatta kaldım, o kalamadı? Suçlu hissediyorum. Savaşta yaşadıklarım bazen kafamda tekrar canlanıyor. Bunlar beni ürpertiyor. Hatırlıyorum onları; eski arkadaşlarımı, yüzlerini, kurulan pusuları, bağırışları, ölülerin yüzlerini, gözyaşlarını... Şu an bile bir helikopter sesi duysam ya da sık bir ormanlık alan görsem sırtımdan soğuk terler akıyor. Hatta yürüyüş yaptığım zamanlar yeşillik alanlardan uzak duruyorum. Caddede yürürken arkamdaki insanlardan rahatsız oluyorum. Gürültülü sesler beni kızdırıyor, yerimden sıçramama neden oluyor. Geceleri uyuyamıyorum. Uyuduğumdaysa terler içinde uyanıyorum ve bazen eşimin boğazına sarılmış, çığlıklar içinde buluyorum kendimi!”

Bir savaş gazisi olan ABD’li Jim Goodin’in yıllar önce yazdığı bu satırlar, TSSB’nin dehşet yüzünü çok iyi anlatıyor. İstatistiki olarak sıcak savaş gibi travmatik bir durumla karşı karşıya kalan her dört askerden birinin bu rahatsızlığa yakalandığı ve yıllarca kurtulamadığı biliniyor. 1984 yılından bu yana Güneydoğu’ya gönderilen yaklaşık 2 buçuk milyon askerimiz var. Onlar da yıllardır böyle acılarla yaşıyorlar. Bazen gazetelerde, vatani görevini çatışma bölgelerinde yapmış olan birinin cinnet geçirip eşini, çocuklarını öldürdüğünü, intihar ettiğini okuruz. Ya gazetelerde okuyamadıklarımız? Televizyondan yüksek bir ses geldiğinde baskın var diye sipere yatanlar mesela… Üstelik TSSB’den yalnızca savaş travması yaşayanlar değil, cinsel tacize uğrayanlar, tecavüz mağdurları, işkence görenler ve ciddi trafik kazası yaşamış olanlar da mustarip. Onlar da yaşadıkları travmayı, o olayı hatırlatacak en ufak bir ses, görüntü ve kokuda tekrar tekrar kafalarında yeniden yaşıyorlar. Tedavi için ne yapılıyor peki? Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yatıştırıcı iğneler, uyku ilaçları ve antidepresanlar haricinde kalıcı bir tedavi yöntemi yok.

Şoka şokla tedavi

Ama ciddi umut vaad eden bir çalışma var şimdi. İsrailli psikiyatri profesörü Joseph Zohar, TSSB vakalarını yatıştırıcı iğnelerinin tedavi edemediğini hatta tam tersine bedenin kendi kendini tedavi etme kabiliyetini körelttiğini iddia ediyor. Ben Gurion Üniversitesi ve Tel Aviv Üniversitesi Sackler Tıp Fakültesi’nde çalışmalarını yürüten Prof. Zohar, travmatik bir olayla karşı karşıya kalan mağdura yatıştırıcı ve uyutucu gibi ilaçların tam tersine, vücudun stres hormonu olan kortizol şırınga edilmesinin tedavi edici olacağını ileri sürüyor. Fareler üzerinde yaptığı deneylerle bunu ispatlayan Prof. Zohar, keşfettiği bu yeni tedavi yöntemine “şoka şok” adını veriyor. Hani Türk filmlerinde “Ayni şiddette başka bir şok yaşaması lazım” şeklinde bir doktor repliği vardır ya, işte Prof. Zohar’ın çalışması Yeşilçam’ı haklı çıkarıyor. İsrail Tel Hashomer’deki Chaim Sheba Medical Center Psikiyatri Departmanı’nın da başında bulunan Prof. Zohar, travma yaşayan vakaların yüzde 25 ile 30’unda TSSB görüldüğünü belirtiyor. Peki kortizol nedir ve travma tedavisinde nasıl işe yarıyor? Telefon aracılığıyla ulaştığımız Prof. Zohar çalışmasını Yeni Aktüel’e anlattı.

Kaç ya da savaş

Kortizol hormonu, böbrek üstü bezlerinden salgılanan en etkili stres hormonlarından biri. Kaza, yaralanma, enfeksiyon, aşırı sıcak, aşırı soğuk, alerji, iltihap, oksijensiz kalmak, açlık, ateş yükselten faktörler ve stres gibi durumlarda salgılanarak vücudun söz konusu tehlikeye karşı savaşmasını sağlıyor. Çoğu insanın yaralandığı anda ve yaralandıktan uzun bir süre sonrasına kadar acı hissetmemelerinin nedeni bu hormondur. İlkel “kaç ya da savaş” tepkisine karşılık gelir. Böylece insan yaralı olduğu halde savaşacak, kendisini koruyacak veya kaçabilecek güç bulur. Stres hormonu olarak da bilinir ve ıssız bir sokakta yürürken karşınıza aniden silahlı bir adam çıktığında, karnınızdan sırtınıza yayılan hissin müsebbibidir. Tehlikeli bir durumla karşı karşıya kalındığında beyin bedeni alarma geçirir. Kan basıncı yükselir, kalp atışları hızlanır, deriye giden kan akışı kısıtlanır, midenin işlevleri sınırlanır, terleme artar. Kortizol, sisteme fazladan besin sağlanmasını ve bağışıklık sisteminin önceliklerinin tehlike durumuna göre yeniden düzenlenmesini sağlar. Sindirim gibi işlevlerin kaynakları, kalp ve bacaklara yönlendirilerek, kısa dönemli fiziksel çaba gerektiren bu acil duruma hazırlanılır. Bütün bunlar, bedensel ve zihinsel tehlike olarak algılanan durumla başa çıkabilmek içindir; yolda önünüze aniden çıkıveren bir arabadan kaçmak gibi. Ani tehlike anlarında kortizol miktarı 10 kata kadar artabilir.

Yatıştırıcılar öğrenme mekanizmasını çökertiyor

Bu stres dürtüsü öğrenme açısından da gereklidir. Beynin öğrenmeden sorumlu bölgesi olan “hipokampus”ta etkili olan bazı kimyasal taşıyıcıların (neurotrasmitter) düzeylerinin de yükselmesini, böylece karşılaşılan olayla ilgili ayrıntıların kolay kolay unutulmamasını sağlar. Bu deneyim, daha sonradan aynı olayla karşılaşıldığında hata yapma riskini azaltmaya yarar. İşte Prof. Zohar yatıştırıcıların bu öğrenme mekanizmasına engel olarak TSSB’ye yol açtığını ileri sürüyor. Reçetelerin bir numaralı yatıştırıcısı Valium’un da içinde bulunduğu Benzodiazepine grubu ilaçların, başlangıçta anksiyeteyi düşürüp uykusuzluğa çözüm olmasına rağmen, uzun vadede iyileşme mekanizmasını çökerterek travmayı psikiyatrik bir sorun haline getirdiğini söylüyor. Yani bedenin travmayla başa çıkma mekanizmasını baskılıyor bu ilaçlar.

Tavuk mu yumurtadan...

Birbirinden bağımsız olarak Yale, Manchester, Harvard, New Hampshire ve California Üniversitesi Tıp Fakülteleri’nden araştırmacıların yaptıkları çalışmalar, TSSB hastalarının beyinlerindeki “hipokampus” denen bölümün normalden ufak olduğunu gösteriyor. Bu hastalarda beyinde uzun süreli anıların depolandığı, bilinçli belleğin yer aldığı “hipokampus”taki hasar göz ardı edilemeyecek kadar büyük: Yüzde 25 küçülme! Ancak halihazırda kimse, TSSB hastalarında “hipokampus”un nasıl küçüldüğüne ilişkin bir şey söyleyemiyor. Bu biraz “Tavuk mu yumurtadan çıkıyor yoksa yumurta mı tavuktan” ikilemini andırıyor. Yani “hipokampus”u küçük olan hastalar mı TSSB’ye meyilli oluyor yoksa TSSB mi “hipokampus”u küçültüyor; bu henüz bilinmiyor. Belki de ufak “hipokampus”lu insanlar bilgileri yanlış algılıyor, RAM’e yanlış işliyor ve daha sık kâbus görüyordur! Ama net olarak bilinen bir şey var, o da normal insanlarda travmatik bir olaydan hemen sonra kortizol hormonunun seviyesi artarken, TSSB hastalarında travma sonrasında daha az kortizol salgılanıyor olduğu. Prof. Zohar’ın “Travma sonrası ilk altı saatte -altın saat- kortizol iğnesi vurulması, zaman içinde ortaya çıkabilecek bir stres bozukluğunun yaşanmasına engel olabilir” tezi de işte bu bilgiden yola çıkıyor.

Çalışma ABD’de dikkat çekti

“Şu anda TSSB teşhisi koymak için hastanın en az bir aydır hastalığın belirtilerini yaşıyor olması gerekiyor. Ancak bu süre hastalığı etkisiz hale getirmek için çok uzun bir süre” diyen Zohar, Journal Biological Psychiatry’de yayımlanan çalışmanın sonuçlarını Birleşik Devletler Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne sundu ve şimdi insan üzerinde yapılacak klinik çalışmaların başlatılmasını bekliyor. Çalışma iki yıl önce başlatıldı. Birleşik Devletler Gazi Hizmetleri Departmanı, yeni tedavi yöntemleri hazırlarken bu çalışmayı mutlaka göz önünde bulunduracağını beyan etti bile. İnsan deneyleri de yeterince güçlü sonuçlar verirse, eve dönüş yapan askerlere yatıştırıcı verilmesine engel olunacağını da ifade etti.

Zohar’ın fare deneyi

Prof. Zohar’ın fareler üzerinde yaptığı travma deneyi özetle şöyle: Bir grup fare önce kedi çişinin bulaştırıldığı kedi kumuyla karşılaştırıldı. Daha sonra farelerin bir kısmına kortizolün farelerdeki karşılığı olan “corticosterone” hormonu enjekte edildi. Diğer bir kısmına da yatıştırıcı verildi. Aradan zaman geçtikten sonra farelere yeniden kedi kumu gösterildi. Corticosterone verilen fareler kumda bir tehlike olmadığını idrak ederek stres reaksiyonu göstermezken, diğer grup anksiyetede kısa süreli düşüşe rağmen 30 günün sonunda TSSB belirtileri gösteriyordu, anksiyetede artış vardı ve labirent oyunu gibi sevdikleri oyunları oynamamaya başlamışlardı. Üstelik “corticosterone”un kandaki seviyesi de diğer grup fareninkine kıyasla oldukça düşüktü.

Kortizol fobiye karşı

2002 yılında 22 travmatik olay (trafik kazası) yaşamış mağdur üzerinde yapılan bir deney de şöyleydi: Deneklerin bir kısmına olayın hemen ardından yedi gün boyunca “benzodiazepine” (yatıştırıcı) verildi. Bir kısmına da placebo (yalancı hap) verildi. Altı hafta sonunda yatıştırıcı alan deneklerde TSSB semptomları placebo hap alan deneklere kıyasla çok daha fazlaydı. İsviçre’de yapılan bir araştırma da, kortizol hormonunun fobinin etkilerini azaltabileceğini ortaya koydu. Zürih Üniversitesi’nden Profesör Dominique de Quervain’in başkanlığındaki araştırmacılar, sosyal fobisi olan 40 kişiden topluluk önünde bir sunum yapmalarını istediler, ancak sunumdan önce bu kişilere kortizol verdiler. Araştırmacılar, kortizol alan bu kişilerdeki endişe halinin, placebo verilen kişilerinkine göre önemli derecede azaldığını gözlemledi. İkinci deneyde de örümceklerden korkan 20 kişiye örümcek resmi gösteren araştırmacılar, kortizol alan bu kişilerdeki korkunun iki gün sonra bile daha az olduğunu tespit ettiler. Araştırmacılar, daha fazla kortizol üreten kişilerin kritik durumlarda daha az korktuklarını ortaya koymuş oldu böylece.

Not:Prof. Joseph Zohar, İsrail Savunma Kuvvetleri TSSB tedavi bölümüne başkanlık ediyor. Ayrıca İsrail Savunma Bakanlığı’na özel danışmanlık yapıyor.