26 Şubat 2010 Cuma

Japon robotlarını eğiten Türk!

“ROBOTLAR ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALARIN TEK AMACI ROBOT GELİŞTİRMEK DEĞİL, BU SÜREÇTE İNSANLARI DA DAHA İYİ ANLIYORUZ. “

Japon robotlarını eğiten Türk!

Türkiye’de doğup büyüyen, ODTÜ fakülte birincisi Kayserili Bilge Mutlu, şimdi dünya robot teknolojisinin iplerini elinde tutuyor. Wisconsin Üniversitesi (Madison) Bilgisayar Bilimleri Bölümü İnsan-Robot Laboratuarı’nın başında bulunan Mutlu, insansı robotlar tasarlıyor. Robotlara beden dilini öğreten bu çılgın bilim adamı, hastane ve okullarda yaptığı “robo-sosyolojik” deneyleriyle biliniyor.


Kural 1: Bir robot asla bir insana zarar vermez ya da bir insanın zarar görmesine izin vermez.
Kural 2: Bir robot insanlara mutlaka ve her koşulda itaat etmelidir.
Kural 3: Bir robot birinci ve ikinci kurala karşı gelmemek kaydı ile varlığını muhafaza etmekten sorumludur.

Ünlü bilimkurgu yazarı Isaac Asimov’un aynı isimli romandan uyarlanan “I, Robot” filmini izlemiş olanlar bu üç kuralı hatırlayacaktır. 2004 yılında vizyona girdiğinde gişe hasılat rekorları kıran film, 2035 yılında insan hayatının birer parçası hâline gelmiş olan robotların nasıl katile dönüştüklerini anlatıyordu. Henüz robot çağı başlamış değil ancak çok da uzak değil. Şimdilik teknoloji fuarlarında sevimlilik yapıp çocukları güldürmekle yetiniyorlar ama ileride başımıza dert olurlar mı bilemeyiz. “Japonlar’a sormak lazım” dediğinizi duyar gibiyim ama yanılıyorsunuz, Bilge Mutlu’ya sormak lazım! İnsansı robot tasarımında dünyaca kabul gören bir isim kendisi. Wisconsin Üniversitesi (Madison) Bilgisayar Bilimleri Bölümü İnsan-Robot Laboratuarı’nın başında bulunan çılgın bir bilim adamı. Hem Bilgisayar Bilimleri hem de Endüstriyel ve Sistem Mühendisliği bölümünde yardımcı doçent olarak görev yapan Kayserili Bilge Mutlu, geleceğimizin dünyasını tasarlıyor. Robot-insan ilişkileri üzerine interaktif sosyal davranış modellemesi üzerine çalışıyor. Daha anlaşılır bir dille, insansı robotlar dizayn ediyor. Yani muhtemelen 50 yıl sonra pat diye odanızın kapısını açıp “Ne içersiniz?”, “İlacınızı aldınız mı?”, “Biraz dertleşmek ister misiniz?” gibi sorular soracak olan yapay zekâ şahikalarının hafıza kartlarını yazıyor. Özellikle beden dili üzerine çalışan Mutlu, eğitim alanında, iş dünyasında, otistik çocukların rehabilitasyonunda ve yaşlı insanların hayat kalitelerinin yükseltilmesinde kullanılacak tasarımlar üzerine eğiliyor. Dünyaca ünlü Japon bilim adamlarıyla birlikte ortak projelere imza atan Bilge Mutlu, yalnızca en iyi tasarımı yapmak için kafa yormuyor. Hastane ve okul gibi sosyal ortamlarda “robo-sosyolojik” diye adlandırabileceğimiz deneyler yapıp, robotların davranışlarına nasıl tepkiler verildiğini inceliyor ve modifikasyonları bu doğrultuda geliştiriyor. Honda’nın Asimo’su, Hiroshi Ishiguro’nun Geminoid’i, ATR’nin Robovie’si ve Mitsubishi’nin Wakamaru adlı robotu, Mutlu’nun deneylerinde kullandığı dört Japon robot. Araştırmaları ve makaleleri pek çok yabancı bilim dergisinde yayınlanan ve uluslararası konferanslarda yankı uyandıran Bilge Mutlu’ya ulaştık. Bize çalışmalarını anlattı ve sorularımızı yanıtladı.

*“Robot-insan ilişkileri üzerine interaktif sosyal davranış modellemesi” ne demek?

İnsanlar sosyal varlıklardır. Washington Üniversitesi’nden Patricia Kuhl, bebeklerin ikinci bir dili öğrenebilmesinde üç etkeni karşılaştıran bir araştırma yapmıştı. Bebeklerden bazıları sözkonusu dili konuşan bir yetişkinle yüzyüze etkileşerek, bir kısmı onun konuştuğu bir video kaydını izleyerek, bir bölümü de ses kaydını dinleyerek yeni kelimeler öğrenmişlerdi. Daha sonra bu bebekler tek tek test edildi ve sadece yüzyüze, sosyal etkileşim ile öğrenen bebekler yeni kelimeleri hatırlayabildi. Bu, insan gelişiminin sosyal etkileşimle gerçekleşebildiğini gösteren çok güzel bir örnek. Benim ilgi alanım ise, insanların bu sosyal özelliğini kullanarak, onların hayatlarını iyileştiren yeni teknolojiler geliştirmek. Bu teknolojilerden özellikle sosyal robotlar ve sanal karakterlerin geliştirilmesine yoğunlaşıyorum. Esas olarak yaptığım şey, insan sosyal davranışlarını sayısal modellere çevirmek. Mesela, bir sosyal robotun bir insanla sohbet edebilmesi için, robotun hem konuşması hem de beden dilini kullanması; hem de karşısındaki insanın sözlerini ve vücut dilini anlayabilmesi, ona karşılık vermesi gerekir. Ben de işte bunun üzerine çalışıyorum.

*Robotlarla iletişimde beden dili neden önemli?

Robotları günlük yaşama entegre edebilmek için. Bu yüzden vücut dilindeki belli işaretler üzerinde çalışıp ona göre robot beden dili geliştirmeye uğraşıyoruz. Üstelik psikolojik çalışmalar insan beden dillerinin konuşmadan daha çok ve daha doğru bilgi taşıdığını gösteriyor.

*Şimdiye kadar ne gibi çalışma ve araştırmalar yaptınız?

Örneğin bir tanesi Honda’nın ASIMO robotuyla yaptığım bir deney. Robot önce öğrencilere hikâyeler anlatmaya başladı. Bir süre sonra ise baktığı yeri değiştirerek dikkatini birkaç öğrenciye yönlendirdi. Sonrasında bu öğrencilere uyguladığım testin sonuçları gösterdi ki, robotun dikkatini yönelttiği öğrenciler, robotun anlattığı hikâyeyi daha iyi hatırlıyorlar. Bu sonuç, eğitim alanında birçok yeni fikrin ilham kaynağı olabilir. İnsanların robotlara hangi şartlar altında nasıl yaklaştıklarını da inceliyorum. Mesela insanlar aynı robotu rekabet şartları altında başka, işbirliği şartları altında daha başka algılıyor. Yani robot can sıkıcı da olabiliyor, dost da! Ayrıca benim doktoramı yaptığım Carnegie Mellon Üniversitesi ve Stanford üniversitesinden araştırmacıların başlattığı “People and Robots” projesinin de bir parçasıyım. ABD Ulusal Bilim Kurumu’nun desteğiyle başlatılan bu proje kapsamında, sosyal robot tasarımı üzerine çalışılıyoruz.

*Hastane ve okul gibi sosyal ortamlarda yaptığınız “robo-sosyolojik deney”lerden bahsedebilir misiniz?

Öğrenciler üzerinde yaptığım, az önce sözünü ettiğeim deneyden başka en önemli çalışmalarımdan bir tanesi, hastanelerde kullanılmaya başlanan TUG ismindeki bir dağıtım robotunun insan ortamına olan etkisi üzerindeki araştırmam oldu. Bu araştırma için bir yıl boyunca bu robotun bir hastanede hastane personeli, ziyaretçileri, hastaları ve hastanenin fiziksel ortamı ile etkileşimini inceledim. Hastanede robotu kullanan kişilerle röportajlar yaptım. Sonuç olarak hastane personelinin robota karşı yaklaşımının kanser ve doğum birimlerinde çok farklı olduğunu buldum. Bu farklılığın temel nedeni bu birimlerdeki hasta profiliydi. Örneğin kanser biriminde sürekli acil hasta transferleri olması, sık laboratuar testleri yapılması ve hemşirelerin hastalarla daha yakından ilgilenmesi nedeniyle robotun kullanımının bir dert haline geldiğini gördüm. Hatta bazen ona “Çeneni kapamazsan kameranı kırarım” diyenler bile oluyordu. Onu irite edici buluyorlardı.

*Nasıl bir robot TUG?

Hastanenin koridorlarını ve odalarını kendi navigasyon sistemiyle bulabilen, asansörleri kullanabilen, odalara ilaç taşıyan ve kapıya geldiğinde “TUG geldi” diye haber veren bir robot. Doğum bölümünde ise tam tersine personel TUG’u severek kullanıyordu. Ona “Dostum” diyenler de vardı. Bu araştırmam Amsterdam’daki İnsan-Robot Etkileşimleri Konferansı’nda en iyi makale ödülüne layık görüldü. Ayrıca robotu geliştiren firma bu araştırmanın sonuçlarından yararlanarak robotun tasarımında önemli değişiklikler yaptı. San Diego’da yapılan konferansta ise, beden dilini kullanan bir robotun insan ile olan etkileşimini araştıran bir çalışmam yine en iyi makale seçildi. Bu araştırmamda kullandığım robot sadece beden dilini kullanarak sohbet ediyordu ve bir soru sorduğunda kişilerden hangisine hitab ettiği hatasız bir şekilde anlaşılabiliyordu.

*Robot çağına sizce ne zaman gireriz ve insanlarla robotlar arasında yaşanabilecek ilk problemler sizce neler olabilir?

Robotların sosyal hizmetlerde bulunabilmesi, güvenli bir şekilde evlerimize, iş yerlerimize girebilmesi için yapay zekâ araştırmalarının çok ilerlemesi gerekiyor. Dolayısıyla kısa zamanda robot çağına girebileceğimizi düşünmüyorum. Robotlarla insanlar arasında birçok problemler yaşanabilir. Şu anda tartışılan en önemli konu, robotların insanlara zarar verdiği durumlarda etik olarak kimin sorumlu tutulacağı konusu. Örneğin bir robot kazaen bir insana zarar verdiğinde, robotun yazılımını geliştiren programcı mı, donanımı üreten üretici mi, robotu satın alan tüketici mi sorumlu tutulacak? Bu konular hem robotik araştırmacılarının hem de filozof ve etik bilimcilerin ilgisini çeken bir konu.

*İleride robot kullanımının artmasıyla insanların V-oli çizgi filmindeki gibi tembelleşebileceğini düşünüyor musunuz?

Hayır, düşünmüyorum. Örneğin, telefon keşfedildiğinde bazı insanlar iletişimin öldüğünü, artık kimsenin yüzyüze görüşmeyeceğini öne sürdüler. Tam aksi oldu, telefon iletişimi mümkün olmayan insanların iletişimini sağladı, yaşam kalitesini önemli ölçüde arttırdı.

*Japon bilim insanlarıyla ortak makaleleriniz var. Japonya ile de çalışıyor musunuz?

Son iki yıldır yılın bir bölümünü Japonya’daki ATR (Advanced Telecommunications Research-İleri Telekomünikasyon Araştırmaları) isimli bir araştırma kuruluşunun IRC (Intelligent Robotics and Communication Laboratuvarı-Akıllı Robot ve İletişim Laboratuvarı) bölümünde geçirdim. Hiroshi Ishiguro ve Takayuki Kanda adında iki araştırmacı ile hâlen devam eden çalışmalarım var. Ishiguro’yu belki duymuşsunuzdur. Kendinin ve kızının android kopyasını yapan bilim adamı. Beden dili ile alakalı çalışmalarımı bu android üzerinde yapıyorum.

*Gelecekte bizi ne tür robotlar bekliyor? Gerçekleşmesi mümkün en çılgın robotlar neler olabilir?

Bunu kestirmek çok zor. Örneğin internet ilk ortaya çıktığında alışveriş yapmak için kullanılabileceği bile kestirilememişti.

*Yapay zekâ çalışmaları, bir robotu neredeyse insan gibi hissedebilecek hâle getirecek kadar ilerler mi sizce?

Uzun dönemde bu mümkün olabilir. Ancak bunun sosyal robotların geliştirilmesi için değil, insan duygularını, düşüncelerini anlayabilmek ve yeniden oluşturabilmek için yapılacağını düşünüyorum. Örneğin bilişsel bilim (cognitive science) adında benim de içinde olduğum bir alan gelişti. Bu alan insanların bilişsel ve duygusal yapılarını anlamayı hedefleyen bir alan. Bu alanda çalışan araştırmacılar robotlar ve yapay zeka konularında çalışıyorlar ki, bu teknolojileri insanları anlamak sürecinde deneysel amaçlarla kullanabilsinler. Dolayısıyla robotlar üzerine yapılan araştırmaların tek amacının robot geliştirmek olmadığını anlamalıyız. Bu süreç içerisinde insanları daha iyi anlayabiliyoruz. Örneğin benim robotlara sosyal davranışlar kazandırmak için yaptığım modellemelerin sonucunda bu davranışları daha derinlemesine idrak ediyoruz.

*Çocukken de bu konuya meraklı mıydınız?

Çocukken kendi oyuncaklarımı kendim yapmayı severdim. Oyuncakçılarda benzeri olmayan şeyler yapardım kendime. Robot teknolojisine uzanmam bunun bir uzantısı sanırım.

*Son olarak bu alanda çalışmak isteyen gençlere ne tavsiye edersiniz ?

Benim master ve doktora yaptığım bölümlerdeki ilk Türk öğrenci bendim. Benim dileğim Türk öğrencilerin ileri teknoloji alanlarına daha çok ilgi göstermesi. Dünyanın önde gelen üniversiteleri, firmaları, organizasyonları, değişik alanlardaki bilgiyi, metotları, bakış açılarını birleştirebilen insanlar arıyorlar. Carnegie Mellon Üniversitesi HCII’ün (İnsan-robot etkileşimleri enstitüsü) ana felsefesi de bu. Bilgisayar, psikoloji ve tasarımı birleştirmek.

Bilge Mutlu kimdir?

Kayresi’de doğan Bilge Mutlu, ODTÜ Endüstriyel Tasarım bölümünü fakülte birincisi olarak tamamladıktan sonra master ve doktorasını yapmak üzere ABD’deki Carnegie Mellon Üniversitesi’ne gitti. Nobel ve Turing ödüllü Herbert Simon, Turing ödüllü (bilgisayar bilimlerinin Nobel ödülü) Alan Newell ve yine Turing ödüllü Alan Perlis’in kurduğu HCI Enstitüsü’nde çalıştı. Ardından Wisconsin Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri ve Endüstriyel ve Sistem Mühendisliği bölümlerinde yardımcı doçent olarak göreve başladı ve hâlen bu görevini sürdürüyor. Son olarak yalan söyleyen bir insanı mimiklerinden anlayabilecek robotlar eğitiyor. Bu çalışmanın sonunda onlara poker de oynatacak olan Mutlu bir de, insanların robotlarla beyin dalgaları yoluyla nasıl iletişim kurabileceklerini araştırıyor şimdilerde.

Türkiye’nin ilk Fütürist liselileri

EVLİLİK SAYISI ARTACAK! TEK DÜNYA ÖRGÜTÜ KURULACAK! HERŞEY UZAKTAN KUMANDAYLA BİRBİRİNE DÖNÜŞTÜRÜLEBİLECEK! PSİKOLOJİNİN KURALLARI DEĞİŞECEK!

Türkiye’nin ilk Fütürist liselileri

Bu liseliler başka liseliler. Öğrencilik hayatlarını fizik, kimya, edebiyat, psikoloji kitaplarının içine gömülüp ezber yaparak geçirmiyorlar. Geleceği kurguluyorlar. Merkezi Washington DC’de bulunan World Future Society’nin Türkiye temsilcisi ‘Tüm Fütüristler Derneği’nin işbirliğiyle okullarında kurulan Fütüristler Kulübü’nde geleceği nasıl şekillendirebileceklerini öğreniyorlar. Amaçları ise “Tek bir gelecek vardır ve biz de ona doğru gidiyoruz” şeklindeki gelecek algısını değiştirmek.

ÜRÜN DİRİER, urun.dirier@aktuel.com.tr


Pelin bembeyaz gelinliğini denerken çok heyecanlıydı. Ayna karşısında bir orasına bakıyordu bir burasına. Eteğini çekiştirip duruyordu. “Nasıl olmuş? Beli oturmuş mu yoksa biraz bol mu?” gibi yığınla soru soruyordu etrafındakilere. Omuzlarına uzanan ipek gibi saçlarına değişik şekiller verip verip bozuyordu. Saçını nerede yaptırmalıydı acaba? Makyaj istemiyordu, sade bir gelin olmak niyetindeydi. Zaten o kadar güzeldi, öyle pürüzsüz bir cildi vardı ki makyaja ihtiyacı da yoktu. Bu ilk düğünü olmayacaktı gerçi ama yine de çok heyecanlıydı. Hatırlıyordu, 7. düğününde de böyle heyecanlıydı. Yere göğe sığamıyordu. Galiba 14.’sünde de böyleydi ama karıştırıyor da olabilirdi. Ne de olsa bu 22. düğünüydü! Kaç yaşında mıydı? Henüz 25. Yani fiziki olarak! Aslında 154 yaşındaydı ama ne derler bilirsiniz, “Kadınların yaşı sorulmaz.”

Evet, tahmin ettiğiniz gibi bu hikaye, 25 yaşında gösteren 154 yaşındaki bir kadının 22. düğününün hikayesi. Türkiye’nin fütürizm (olumlu gelecek tasarımı) kulübü kuran ilk lisesi Özel Sezin Okulu’nun öğrencileri tarafından yazılan onlarca fütürist senaryodan yalnızca bir tanesi. Tıbbın çok geliştiği, yaşlanmanın neredeyse durduğu, anti-aging yöntemlerinin ve estetik ameliyat tekniklerinin zirve yaptığı, insan ömrünün çok çok uzadığı bir geleceği kurguluyor. Kulüp, merkezi Washington DC’de bulunan World Future Society’nin Türkiye temsilcisi ‘Tüm Fütüristler Derneği’nin işbirliğiyle kurulmuş ve öğrenciler burada geleceği nasıl şekillendirebileceklerini öğreniyorlar. Amaçları ise “Tek bir gelecek vardır ve biz de ona doğru gidiyoruz” şeklindeki gelecek algısını “Geleceği ben şekillendiriyorum” inancıyla yer değiştirmek. Kulüp öğrencileri bu doğrultuda tıp, sağlık ve bilimsel gelişmelerden enerji problemine, eğitimin nasıl olması gerektiğinden geleceğin otomobil ve şehirlerine kadar her alanda beyin fırtınası yapıyor ve istedikleri geleceğe bir hayal penceresi açıyorlar. Bugün yaşadığımız dünyayı da zamanında birileri hayal etmişti çünkü. Öğrencilerin etkileyici hayali senaryolarından bir tanesi de şöyle:


Yıl 2043…

Dünyamız 30 yıl kadar önce, etkileri hala hissedilen bir dizi çevresel felaket
yaşadı. Bu felaketlerin yol açtığı yaraları tedavi etmek ve bir daha benzer felaketler yaşamamak için tüm dünya ülkelerinin katılımıyla ‘Tek Dünya’ örgütü kuruldu. Örgütün 5. dönem konferanslarının ev sahibi ise Türkiye. Türkiye başbakanının yaptığı açılış konuşmasından bir bölüm… “Bugün insan türü, yeryüzünün en kalabalık canlı türüdür ve kalabalıklaştıkça da diğer canlıların yaşam alanı için daha büyük bir tehdit olmaktadır. Ne yazık ki, 30 yıl öncesine kadar dünyamızın sakinlerinden olan Afrika fillerini, imparator penguenleri, mavi balinaları, Bengal kaplanlarını ve yüze yakın kuş ve balık türünü, artık yalnızca ansiklopedilerde ve belgesellerde görebiliyoruz. Ancak buna karşılık kararlı uygulamalarımız sonucunda bugün, 30 yıl öncesine göre yüzde 82 oranında daha az çöp üretmekteyiz ve enerjimizi de atıklardan sağlıyoruz. Şu an kulaklarınızda bulunan ve konuşmaları anında bütün dillere çevirebilen ‘chip’ler, 50 yıl öncesinde bilim kurgu filmlerinde görülebilecek bir fanteziydi. Bir zamanlar yalnızca fotoğraflarını çekebildiğimiz Mars gezegeni, dev cam fanuslar içindeki otelleriyle zengin konuklarını ağırlıyor. Ama ne yazık ki insanlığın evrimi, teknolojinin evrimi kadar hızlı bir gelişme gösteremiyor. Hala insanların birçoğu açlık sorunuyla karşı karşıya. Bizim kurtuluşumuz, ancak bütün dünyanın ve bütün insanlığın kurtuluşuyla gerçekleşecektir.”

Biz de bu kadar güzel ve etkileyici gelecek senaryoları yazan öğrencilerle tanışmak için okullarına gittik ve kulüp öğretmenleri Zeynep Terece eşliğinde yaptıkları beyin fırtınası toplantısına katıldık. Isı yalıtımı yapabilen çeltik samanı evden, kendi enerjisini kendisi üreten karavan evlere, bir dakikada sağlık taraması yapabilen sağlık kabinlerinden dünyadaki tüm okulların derslerine bağlanıp direkt çeviri yapabilen sanal okullara kadar onlarca çılgın fikirle başımızı döndürdüler. Terece, gençliğin sanıldığı gibi umursamaz olmadığını, şaşılacak derecede güzel fikirlerle kendilerini de şaşırttığını söylüyor. Genç fütüristlerden bizim için de gelecek tasarımları yapmalarını rica ettik. Onlar da yaptı…

“Her şey birbirine dönüşebilecek”

Erinç Yılmaz (9. Sınıf): Ben ilköğretimdeyken de bilimsel projelere katılmıştım, bu kulübe de bilimsel proje geliştireceğiz diye katıldım. Ama biz bilimsel proje değil, bilimsel bakış açısı geliştiriyoruz burada. Ben ileride estetik cerrah olmayı istiyorum. Nanoteknolojiye de çok ilgi duyuyorum. Bence ileride nanoteknolojik gelişmeler sayesinde tüm atıkları yeni ürünlere çevirebileceğiz. Örneğin bir sandalyenin masa olmasını istediğimizde, onu yeniden üretim aşamasına sokmamıza, kesip biçmemize gerek kalmayacak. 1000 nanoçiplik bir sandalyeyi atomik parçacıklara ayırarak 1000 nanoçiplik bir masaya dönüştürebileceğiz. Hatta bu uzaktan kumandayla bile yapılabilir belki ve ev eşyalarımızın hepsi çok amaçlı olarak üretilir. Bu çok mantıklı çünkü dünyada kendi kaynaklarını tüketen iki tür var. Biri virüsler, diğeri de insanlar. İnsanlık bundan sonra doğaya zarar vermeyecek, yenilenebilir ürünler üretecektir. Tıpla ilgili olduğum için bu konuda daha da ümit vaad eden gelişmeler olacağına inanıyorum. Örneğin eskiden tırnağı gerekli gördüklerinde olduğu gibi çekerlerdi, şimdi lazerle kesiyorlar ve bu teknik sadece 5 yıl içerisinde gelişti. Burun ameliyatlarında biliyorsunuz ki, kemiği olduğu gibi kırıp sonra yeni şekil veriyorlar. Belki ileride kendi ameliyatımızı kendimiz yapacağız ya da burnumuza enjekte edilen bir sıvıyla, burun kemiği hücrelerimiz kendi kendine istenen şekle girecek. Zaman makinesinin de bize çok uzak olmadığını düşünüyorum. Hatta Einstein’ın aslında zaman makinesinin nasıl yapılacağını bulduğunu ancak çalışma kağıtlarını yırttığı söyleniyor. Bu mümkün bence. Çünkü eğer ışınlanma uygulanıyor olsaydı kanser hastalarının sayısı daha da artardı. Teorik olarak geleceğe ışınlanmak için önce tüm parçalarımızın atomik boyutta bölünmesi ve yeniden toparlanması gerekiyor. Gidiş dalgasında neyle karşılaşacağımız belli olmadığı için kanser gibi hücresel hastalıklar artardı. Bence Einstein bu yüzden kağıtlarını yırttı.

“Freud devri kapanacak, psikoloji güncellenecek”

Funda Çınar (10. Sınıf, TM öğrencisi): Filmlerden de anlaşılacağı üzere insanlar genel olarak hep karamsar, her şeye olumsuz bakıyor. Fütürizm, eğer olumsuzlukları önce kafamızda bitirirsek geleceği olumlu bir hale dönüştürebileceğimizi bize anlatıyor. Ben ileride psikolog olmak istiyorum. Hedefim ise yeni bir psikolojik yaklaşım geliştirmek. Şu anda pek çok psikolojik durum ve rahatsızlık Freud ile açıklanıyor. Zamanında belki bunun bir gerçekliği vardı ama insan psikolojisi de evrilen ve değişen bir şeydir. Artık bilinçaltımızı etkileyen çok başka faktörler var. Dolayısıyla psikolojik kuralların da güncelleneceğini düşünüyorum. Bir de ileride dil sorunun halledilmiş olacağını düşünüyorum. Çünkü şu an benim bir İranlı ile internetten iletişim kuramıyor oluşum çok ilkel. Dil çeviri sorunu olmadan teknolojik ortamda tüm dünyayla konuşabileceğiz ileride bence ve o zaman dünya çok başka bir yere gidecek. Bir öngörüm daha var, o da tarımla ilgili. Artık herkes organik ve hormonsuz beslenmek istiyor. Bence ileride pek çok kişi kendi tarımını kendisi yapacak. Bunun için intansif tarımın yapılabileceği yani dar alanda çok verim alınabilecek balkonlar dizayn edilebilir. Ya da her mahalleye bir tarla kurulabilir.

“4. Dünya Savaşı taş ve sopayla yapılacak”

Ece Özkara (10. Sınıf, Fen öğrencisi): Bana arkadaşlarım ‘karamsarsın’ diyerek kızıyorlar ama ben karamsar değil, fazla gerçekçiyim. Teknoloji hızla ilerliyor ve insanlar buna ayak uydurmakta zorluk çekiyor. Ve en kötü tarafı da teknoloji geliştikçe insan beyni tembelleşiyor. Yakında insanların yerini robotlar alacak ve insanlar daha da tembelleşecek, mutsuzlaşacak. Çünkü bence çalışmak da bir insan ihtiyacı. Tembelleşen insanın bir süre sonra bence fikirleri de basitleşecek ve insanlık ilkelleşecek. Aslında şu an tüm biliminsanları yok olsa biz basit bir radyo bile yapamayız. Benim tahminim şu ki, insanlar gitgide ilkelleşeceği için 4. Dünya savaşında artık insanlar taşlarla ve sopalarla savaşacaklar.

Selin Ödül (9. Sınıf): Ben mekanikle ilgileniyorum ve Formula1’de otomobil geliştiren bir Türk olmayı kafama koydum. Formula1 yalnızca yarıştan ibaret değildir. Büyük bir teknoloji kullanılıyor orada. Güneş enerjisiyle çalışan otomobil de tasarlamayı planlıyorum.

Büşra Aydın (11. Sınıf, TM öğrencisi): Gelecek deyince aklıma uçan adalar geliyor öncelikle bir de hiçbir şeyin zaman almadığı bir dünya. Seyahat etmek ve yemek yemek çok zaman almamalı. Kimsenin ölmediği bir dünya olsun diyemem çünkü bu da ayrı bir sorun. Herkese yetecek kadar kaynak yok bu dünyada ama en azından insan ömrü 200 yıl olabilir. Bir de tıbbın kopan kolun yerine bir hafta içinde yenisinin çıkacağı kadar ilerleyeceğini öngörüyorum.

Emirhan Gezici (10. Sınıf, Fen öğrencisi): Şu an ışınlama teknolojisi için bir şeyi moleküllerine ayırmayı başardılar ama onları yeniden birleştirme kısmını henüz çözemediler. 15-20 yıl içerisinde bu sorunun da giderileceğini ve ışınlanmanın gerçekleştirilebileceğine inanıyorum.

Tüm Fütüristler Derneği Başkanı Ufuk Tarhan

Fütürizm, genel olarak fantastik, sürrealist, elitist bir yaklaşıma sahip, teknoloji takıntılı ya da yüksek mevki sahibi, uzman kişilerin uğraştığı soyut alanlardan biri olarak görülüyor. Bugünün gerçeklerinden kopuk, para kazanma mecburiyetini anlamayan fantezi bir konu diye de bazen küçümseniyor. Oysa fütürizm, hayatımızla, eğitimimizle, işimizle, yatırımlarımızla, ilişkilerimizle, kısacası her şeyle ilgili ‘gerçekleştirme kalitemizi’ arttırmamızı sağlıyor. Daha iyi bir gelecek oluşturmamıza yardımcı olacak araçlar, bilgiler sunan bir düşünme, gözleme, senaryo kurgulama, planlama, çalışma hali. İşte bunları anlatabilmek için Sezin’deki çalışma çok önemli. Daha lise çağındaki gençler harika senaryolar geliştiriyorlar, hayat amaçlarına göre eğitim, kariyer süreçlerini kurguluyorlar. Şimdiden geleceklerini kendilerinin yapılandırabileceğini anlıyorlar.